19-01-2009, 21:29
TSF Basın Koordinatörü Özgür Akman'ın Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu ile yapmış olduğu söyleşiyi aynen aktarıyorum.
Kaynak: http://www.tsf.org.tr/kaynaklar/soeyleil...pmazdikq-1
Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu: "Satranç Aşkımız Olmasa Böyle Bir İşi Yapmazdık" (1)
Perşembe, 15 Ocak 2009 12:55
Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu, satranç geçmişini ,milli takımlar sorumlusu olarak ne gibi çalışmalar yaptığını ,çeşitli konularda merak edilen konuları, eleştirileri, Dresden'de alınan sonuçları ve milli takımların geleceğini TSF Basın Koordinatörü Özgür Akman'a anlattı. Dresden'de başlayıp Ankara'da devam eden ve sonunda Antalya'da tamamlanan dev söyleşi, milli takımlarla ilgili birçok bilinmeyen konuya ışık tutuyor. Solakoğlu söyleşinin birinci bölümünde, hem satranç geçmişini ve menajerliğe nasıl başladığını anlattı, hem de milli takımlar menajerinin görevlerini kendi gözünden yorumladı.
- Şu anda Milli Takımlar Menajerisiniz; ama sporculuk ve hakemlik geçmişiniz de var. Satrançla nasıl tanıştığınızdan ve satranç geçmişinizden bahsedebilir misiniz?
Satranca ilkokul yıllarında başladım. Teyzemin kızından öğrendim. Satrancın hobi olmaktan çıkıp hayatımın ciddi bir parçası haline gelmesi orta son sınıf ve lise yıllarında oldu. Lisede Ankara Koleji'nde bir satranç odası açılmasına öncü oldum. Okulda satranç takımlarının yer aldığı özel bir oda tahsis edildi. Böylece o yıllarda güzel bir satranç ortamı oluştu. Bu odada turnuvalar, çalışmalar ve başka liselerle ikili maçlar yaptık.
Daha sonra ODTÜ'de iki sene (1985-86 yılları) boyunca satranç etkinlikleriyle ilgilendim ve bir sene de ODTÜ Satranç Topluluğun sorumluluğunu üstlendim. 80'lerde, tahminen bugünkü satranç camiasının büyük bölümünün bilmediği, Ankara'da Amerikan Kültür bünyesinde güzel bir satranç topluluğu vardı. Her cumartesi toplanır ve düzenli aralıklarla turnuvalar düzenlerdik. O yıllarda satranca epey zaman ayırdım. O günlerde bugünkü olanaklar da yoktu; Ankara'da herkesin kendi saatini ve takımını getirdiği turnuvalar düzenlerdik. Katılanlardan para toplayıp ödül olarak dağıtırdık. Güzel bir satranç ortamı vardı. Suat Soylu gibi Ankara'nın ve Türkiye'nin o dönemdeki en iyi oyuncuları gelirdi. Ben bu turnuvalarda hem oynar, hem hakemlik yapar, hem de organizasyonda görev alırdım.
1993 yılında Ankara'da organize edilen Balkan Satranç Şampiyonasında hakemlik yaptım ve Cem Pekün'ün istifasından sonra ise Turnuva Direktörlüğü'nü yaptım. 90'lı yıllarda İstanbul'da birkaç kolejde satranç dersi verdim. Üniversiteden sonra iş hayatına atılınca satrançla aynı yoğunlukta ilgilenemedim. TED Kolejliler takımında liglerde oynadım. 2000 yılındaki İstanbul Satranç Olimpiyatı'nda hakemlik yaptım ve Olimpiyat'tan sonra Uluslararası Hakem de oldum; ama 1995-2004 yılları arası satrançla ilişkim düzenli ve sürekli olmadı.
İlki 1996 ve ikincisi 1997'de Bahçeşehir Koleji'nde düzenlenen turnuvalarda organizatör ve hakemdim. O turnuvaların ikincisine Karpov gelmişti. Daha sonraki yıllarda Çocuk Olimpiyatları orada yapılmıştı. Türkiye'deki satranç turnuvalarının organizasyonunda birçok ilk yaşanmıştı bu organizasyonlarda. İstanbul'un her yanına servisler koyulmuştu, gelen katılımcılara yemek veriliyor ve kamerayla turnuva salonu dışına dev ekranlardan canlı yayın yapılıyordu. Türkiye'de eşlendirmeler ilk kez bilgisayarla yapılmıştı. Sonuçta yaklaşık 30 yıldır oyuncu, hakem, organizatör ,antrenör ve yönetici olarak Satrancın içindeyim.
"Görevi Kabul Etmeme Fırsat Olmadı"
- TSF Yönetim Kurulu'na girme süreciniz nasıl oldu peki?
İlk Ali Nihat Yazıcı döneminde zaten Teknik Kurul'da yer alıyordum. 2004 yılındaysa seçimlerden önce Cengiz Keleş sonra Ali Nihat Yazıcı yönetim kurullarında görev almamı teklif ettiler. Ben de Ali Nihat Yazıcı'nın ekibinde bulunmanın Türk satrancına daha yararlı olacağına inandığım için bu ekibe girdim. 2004'te seçimi kazanınca da Yönetim Kurulu'na girdim.
- Peki, milli takımlar menajerliği görevine nasıl başladınız?
2005 yılında çalıştığım bankadan ayrılmayı değerlendirdiğim dönemde Başkan'la görüştük. Başkan da bankadan ayrılırsam bir süre kendisine destek vermemi istedi. 2006 Avrupa Bireysel Şampiyonası'nda başhakem olmamı teklif etti. Gerçi bu teklifi daha önce de yapmıştı ancak iş yerimden o kadar uzun süre ayrılmam olanaksız olduğu için olumlu cevap verememiştim.
Böylece bankadan ayrıldım. Planım 5-6 ay satrançla tam zamanlı olarak ilgilenmek ve sonra kendi iş yaşamımla ilgili karar vermekti. Bu dönemde sevdiğim, hayatımın bir parçası olan satranca zaman ayırırım diye düşünmüştüm Böylece 2006 Avrupa Bireysel Şampiyonası'nda başhakem oldum. Bu süreçte ayrıca Yönetim Kurulu Üyesi ve Hakem olarak görevler aldım ve sonra Milli Takım Menajerliği görevine getirildim. Teklif edilme, kabul etme süreci gibi bir durumda olmadı yani!
- Peki, bu göreve başlarken Yazıcı ve diğer Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte hem maaşlı bir görev almanızın hem de yönetim kurulunda yer almanızın sakıncalar doğuracağını dikkate aldınız mı?
Bu göreve resmen Nisan 2006'da geldim. İş Kule'nin 41.katında Milli Takımlarımızı tanıtım yemeği verilmişti ve benim göreve gelmem ertesi gün açıklanmıştı. İnternet sayfasında da "milli takımlar sorumlusu" olduğum açıklandı.
- O zaman fahri bir görev miydi?
Evet. Zaten Ağustos 2006'ya kadar herhangi bir maaş almadım federasyondan. Maaş almam söz konusu olunca da durumu değerlendirdik. Göreve maaşlı olarak devam edersem yönetim kurulundan istifa etmemin gerekip gerekmeyeceğini konuştuk. Ancak yönetim kurulundan istifa ettikten sonra yönetim kurulunda satrancın içinden gelen, milli takımları ve sporcuları temsil eden kimse kalmayacaktı. Dolayısıyla biz de seçimlerden sonra yeni bir yapı oluşunca yönetim kurulundan ayrılmamın en sağlıklısı olacağına karar verdik.
Şimdi Yönetim Kurulu içinde Milli Takımlardan Sorumlu olarak Kuvay Sanlı görev alıyor. Sporcu ve antrenörleri Yönetim Kurulu'nda temsil eden, onlardan sorumlu bir Asbaşkanımız var artık. Ben de Milli Takımlar Menajeri olarak görevimi sürdürüyorum. Yine Yönetim Kurulu toplantılarına katılıyorum.
"Eleştirilerde Haklılık Olmasa Yapıda Değişiklik Yapmazdık"
- Gerek daha önce gerek seçim döneminde bu ikili göreviniz gündeme geldi ve eleştirildi. Sizce bu eleştirilerde haklılık payı var mıydı?
Zaten kendi içimizde bu durumu uzun süredir konuştuğumuz ve hak verdiğimiz için böyle bir yapılanmaya gittik. Benim yönetim kurulunda olmamın ana faydalarından birisi milli takımla ve oyuncularla ilgili konularda resmen etkili olabilmemdi. Biz zaten seçim döneminden önce bu sorunu değerlendirip bir şekilde değiştirmeyi hedefliyorduk. Haklı görmeseydik değiştirmezdik.
- Milli Takımlar Menajeri, bu görevi ilk kez üstlenen kişinin gözünden ne yapar?
Bu göreve getirildiğimde benim için zor bir süreç başlamıştı Önceden böyle bir kişi ve pozisyon yoktu. Görev tanımı yoktu ve süreç içinde bunları oluşturmam gerekti. Bana göre milli takımlar menajeri, Milli Takım Antrenörleri, Milli Takım sporcuları, aday diğer sporcular, AYGEG ve Altyapıda bizim geleceğimiz olan genç sporcularımızın hepsinden sorumlu bir kişidir. Aynı zamanda Menajer Federasyon başkanına yardımcı olur ve bazen Başkanı da temsil eder.
Yapılacak işlerin ve alınacak kararların hem yönetsel hem de organizasyonel anlamda sorumlusuyum. Örneğin sporcularımız bir turnuvaya gidecekleri zaman ya da Dünya veya Avrupa Yaş Grupları'na katılacakları zaman bütün planlamalar en başta benim sorumluluğumda yapılıyor. Tabii bu planlamaları federasyonda çalışan arkadaşlarımızla birlikte yapıyoruz.
Milli Takım antrenörleri ve oyuncularının mümkün olan en iyi koşullarda çalışmaları ve kalmalarını sağlamaya çalışıyorum. Ayrıca geleceğin milli takımın yapısını oluşturmakta için çalışmalar yapıyorum.
"Amacımız Federasyonu Hem Kurumsal Hem de Sportif Anlamda En iyi Şekilde Temsil Etmek"
- Biraz daha detaya inecek olursak bunları nasıl yapıyorsunuz?
Bu göreve geldikten sonra her Milli Takım oyuncusunun sorunları, ihtiyaçları, isteklerini iletebilecekleri kişi oldum. Takdir edersiniz ki Başkanımızın her an, herkesle iletişim kurabilecek zamanı yok. Türkiye'de satranç çok büyüdü ve gelişti. Bazı konularda kurumsal bir yapı olması ve o konulardaki işlerin ve sorunların, ilgililer tarafından yürütülmesi ve çözülmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu göreve geldikten sonra federasyonla ilgili bütün uygulamalarda milli takım oyuncularının, antrenörlerinin, AYGEG ve altyapıyla ilgili bütün konularda konuşulacak kişi ben oldum. İletişim, uygulama ve karar mekanizmalarında bir çabukluk ve ulaşılabilirlik sağlandı. Ben de özetle milli takımlarla ilgili bütün işlerin yürümesini sağlıyorum.
Bu süreçte neler yaptınız? Ne gibi aşamalar kaydettiniz?
Adrian Mikhalchishin'in Bayan Milli Takım Antrenörlüğü görevine başlamasına önayak oldum. Yönetim Kurulu ve Başkan da bu konuda olumlu görüş bildirdiler ve Hollanda Bayan Milli Takımı'ndan ayrılıp Türkiye Bayan Milli Takımı ile çalışmaya karar verdi.
"Diğer Ülkelerden Bir Adım Öndeyiz"
- Mikhalchishin sadece Bayan Milli Takımı ile mi çalışıyor?
Aslında hayır. Başka sorumlulukları ve özel işleri de var; fakat asli görevi ve önceliği Bayan Milli Takımı antrenörlüğüdür.
İlk sorunuza dönecek olursak milli takım oyuncularının kurumsal anlamda, forma ve takım elbiseleriyle kılık-kıyafetleriyle Türkiye ve Türkiye Satranç Federasyonu'nu her açıdan en iyi şekilde temsil etmelerini, milli takım sporcularının katıldıkları yarışmalarda en iyi koşullarda konaklamalarını da sağlıyoruz. Bu hem sporcuların başarısı hem de Türkiye'nin prestiji açısından önemli.
Bu konuda hep diğer ülkelerden bir adım öndeyiz. Avrupa ve Dünya Yaş Grupları Şampiyonaları'nda kendimize ait bir çalışma ortamı oluşturacak kadar prestijliyiz. İtibarlı olmamız bize daha iyi olanaklar sağlıyor. Olimpiyatlar'da dünyanın en güçlü satranç ülkeleri ve oyuncularının kaldığı otelde konakladık. Dresden'deki en lüks, Olimpiyat indirimli konaklaması gecelik 150€ olan otelde (turnuva salonuna sadece 15 m. Mesafedeydi) kaldık ve normalde benim de ücret ödemem gerektiği halde konaklamam ücretsiz karşılandı (olimpiyatlarda ücretsiz konaklama 12 kişiye veriliyordu ve bizim kafilemiz 13 kişiydi). Böylece TSF'ye önemli bir kazanç sağladık. Gittiğimiz her yerde ülkemizi ve federasyonumuzu hem sportif hem de kurumsal anlamda en iyi şekilde temsil etmeyi hedefliyoruz.
- Sporcular, özellikle yıldız satranççılar zor insanlardır ve özel ilgi göstermek gerekir. Herkesin bireysel istekleri de vardır. Zorlukları olmuyor mu?
Tabii, işin doğasında zorluk var. Yoğun iletişim gerektiren bir görevde herkesin farklı istekleri oluyor. Oyuncular, antrenörler, AYGEG, altyapı sporcuları ve buna bağlı olarak velilerin hepsiyle birden iletişim kurduğunuz için karşınızda büyük bir grup haline geliyor.
Oyuncuların her birinin ayrı yaklaşımları, istekleri ve sorunları oluyor. Herkes kendi doğrularına göre yorum ve değerlendirmeler yapıyor. Bu açıdan hep dengeleyici ve çözüm bulucu olmak zaman zaman çok yorucu oluyor. Çok yorulduğum, çok sıkıldığım zamanlar olsa da esas önemli olan beni ve bizi mutlu eden bizim satranç aşkımızdır. Böyle olmasa ekip olarak bu işlerle uğraşmazdık.
Bazen başkanla oyuncular, bazen başkanla antrenörler, bazen antrenörle oyuncular arasındasınız. Hep ikili ilişkilerde uyumu sağlayan, çözüm üreten ve karar veren olmanız gerekiyor. Tabii herkesi memnun etmek de mümkün olmuyor.
- Milli Takım'ın kıyafet sponsorluğu gündeme gelmişti. Bundan bahseder misiniz?
Seçimlerden önce Kuvay Bey ile fikir alışverişinde bulunurken sponsorlarla uyumlu çalışan bir yönümüz olması nedeniyle kendisi de BİSSE ile görüşmeyi önerdi. Çok iyi bir diyalog kurduk ve Erkek Milli Takımızın kıyafet sponsoru oldu. Milli Takım için takım elbise, kravat ve yakın gelecekte daha da çeşitlenecek kıyafetlerin tasarlanmasını yapacak. Resmi protokol bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde imzalandı,yazılı ve görsel basında yer aldı.
Üstelik bu sponsorluk sadece milli takımla sınırlı kalmıyor. Tasarımında çalıştığımız formalar satışa da çıktı. Ayrıca Bisse'nin de önerisiyle TSF lisans kartı olan sporculara %20 indirim yapılıyor.
- Bu sponsorluğun ana sponsor Türkiye İş Bankası ile bir ilişkisi yok değil mi? Türkiye İş Bankası ile ilişkileri de etkilemeyecektir öyle değil mi?
Aslında olumlu anlamda etkiliyor. İş Bankası lisans kartı olanlar bu indirimlerden yararlanabileiyor. İş Bankası bizim ana sponsorumuz ve onlar bu sponsorluğu destekleyen alt sponsorluklara her zaman sıcak bakıyor. Giyim, ulaşım teknoloji sponsorlukları gibi konuların yanı sıra turnuva sponsorluklarında da İş Bankası açısından bir sorun yok. Zaten bu konularda onları hep bilgilendiriyoruz.
- Milli Takımlar Menajeri olarak (sonuçta her 15 günde bir Türk satranççısı bir uluslararası turnuvada yer alıyor) düşününce çok sık seyahat ediyorsunuz. Bu konuda eleştiriler oldu, sizin yaklaşımınız nedir?
Belli bir kafile ile gidilen turnuvalarda ben de o kafile başkanı olarak yer alıyorum ve doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum. Avrupa ve Dünya Yaş Grupları, Olimpiyat, Akıl Oyunları gibi milli takım olarak temsil edilen ve büyük kafilelerle gittiğimiz yarışmalarda benim bulunmamın doğru olduğunu düşünüyoruz.
Bununla birlikte Milli takım oyuncularının birinin veya birkaçının gittiği turnuvalara ben gitmiyorum. Tabii, onlar gidene kadar tüm düzenlemeleri, gittikleri yerdeki koşulları ve geri dönüşlerini ben ayarlıyorum.
Kaynak: http://www.tsf.org.tr/kaynaklar/soeyleil...pmazdikq-1
Kaynak: http://www.tsf.org.tr/kaynaklar/soeyleil...pmazdikq-1
Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu: "Satranç Aşkımız Olmasa Böyle Bir İşi Yapmazdık" (1)
Perşembe, 15 Ocak 2009 12:55
Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu, satranç geçmişini ,milli takımlar sorumlusu olarak ne gibi çalışmalar yaptığını ,çeşitli konularda merak edilen konuları, eleştirileri, Dresden'de alınan sonuçları ve milli takımların geleceğini TSF Basın Koordinatörü Özgür Akman'a anlattı. Dresden'de başlayıp Ankara'da devam eden ve sonunda Antalya'da tamamlanan dev söyleşi, milli takımlarla ilgili birçok bilinmeyen konuya ışık tutuyor. Solakoğlu söyleşinin birinci bölümünde, hem satranç geçmişini ve menajerliğe nasıl başladığını anlattı, hem de milli takımlar menajerinin görevlerini kendi gözünden yorumladı.
- Şu anda Milli Takımlar Menajerisiniz; ama sporculuk ve hakemlik geçmişiniz de var. Satrançla nasıl tanıştığınızdan ve satranç geçmişinizden bahsedebilir misiniz?
Satranca ilkokul yıllarında başladım. Teyzemin kızından öğrendim. Satrancın hobi olmaktan çıkıp hayatımın ciddi bir parçası haline gelmesi orta son sınıf ve lise yıllarında oldu. Lisede Ankara Koleji'nde bir satranç odası açılmasına öncü oldum. Okulda satranç takımlarının yer aldığı özel bir oda tahsis edildi. Böylece o yıllarda güzel bir satranç ortamı oluştu. Bu odada turnuvalar, çalışmalar ve başka liselerle ikili maçlar yaptık.
Daha sonra ODTÜ'de iki sene (1985-86 yılları) boyunca satranç etkinlikleriyle ilgilendim ve bir sene de ODTÜ Satranç Topluluğun sorumluluğunu üstlendim. 80'lerde, tahminen bugünkü satranç camiasının büyük bölümünün bilmediği, Ankara'da Amerikan Kültür bünyesinde güzel bir satranç topluluğu vardı. Her cumartesi toplanır ve düzenli aralıklarla turnuvalar düzenlerdik. O yıllarda satranca epey zaman ayırdım. O günlerde bugünkü olanaklar da yoktu; Ankara'da herkesin kendi saatini ve takımını getirdiği turnuvalar düzenlerdik. Katılanlardan para toplayıp ödül olarak dağıtırdık. Güzel bir satranç ortamı vardı. Suat Soylu gibi Ankara'nın ve Türkiye'nin o dönemdeki en iyi oyuncuları gelirdi. Ben bu turnuvalarda hem oynar, hem hakemlik yapar, hem de organizasyonda görev alırdım.
1993 yılında Ankara'da organize edilen Balkan Satranç Şampiyonasında hakemlik yaptım ve Cem Pekün'ün istifasından sonra ise Turnuva Direktörlüğü'nü yaptım. 90'lı yıllarda İstanbul'da birkaç kolejde satranç dersi verdim. Üniversiteden sonra iş hayatına atılınca satrançla aynı yoğunlukta ilgilenemedim. TED Kolejliler takımında liglerde oynadım. 2000 yılındaki İstanbul Satranç Olimpiyatı'nda hakemlik yaptım ve Olimpiyat'tan sonra Uluslararası Hakem de oldum; ama 1995-2004 yılları arası satrançla ilişkim düzenli ve sürekli olmadı.
İlki 1996 ve ikincisi 1997'de Bahçeşehir Koleji'nde düzenlenen turnuvalarda organizatör ve hakemdim. O turnuvaların ikincisine Karpov gelmişti. Daha sonraki yıllarda Çocuk Olimpiyatları orada yapılmıştı. Türkiye'deki satranç turnuvalarının organizasyonunda birçok ilk yaşanmıştı bu organizasyonlarda. İstanbul'un her yanına servisler koyulmuştu, gelen katılımcılara yemek veriliyor ve kamerayla turnuva salonu dışına dev ekranlardan canlı yayın yapılıyordu. Türkiye'de eşlendirmeler ilk kez bilgisayarla yapılmıştı. Sonuçta yaklaşık 30 yıldır oyuncu, hakem, organizatör ,antrenör ve yönetici olarak Satrancın içindeyim.
"Görevi Kabul Etmeme Fırsat Olmadı"
- TSF Yönetim Kurulu'na girme süreciniz nasıl oldu peki?
İlk Ali Nihat Yazıcı döneminde zaten Teknik Kurul'da yer alıyordum. 2004 yılındaysa seçimlerden önce Cengiz Keleş sonra Ali Nihat Yazıcı yönetim kurullarında görev almamı teklif ettiler. Ben de Ali Nihat Yazıcı'nın ekibinde bulunmanın Türk satrancına daha yararlı olacağına inandığım için bu ekibe girdim. 2004'te seçimi kazanınca da Yönetim Kurulu'na girdim.
- Peki, milli takımlar menajerliği görevine nasıl başladınız?
2005 yılında çalıştığım bankadan ayrılmayı değerlendirdiğim dönemde Başkan'la görüştük. Başkan da bankadan ayrılırsam bir süre kendisine destek vermemi istedi. 2006 Avrupa Bireysel Şampiyonası'nda başhakem olmamı teklif etti. Gerçi bu teklifi daha önce de yapmıştı ancak iş yerimden o kadar uzun süre ayrılmam olanaksız olduğu için olumlu cevap verememiştim.
Böylece bankadan ayrıldım. Planım 5-6 ay satrançla tam zamanlı olarak ilgilenmek ve sonra kendi iş yaşamımla ilgili karar vermekti. Bu dönemde sevdiğim, hayatımın bir parçası olan satranca zaman ayırırım diye düşünmüştüm Böylece 2006 Avrupa Bireysel Şampiyonası'nda başhakem oldum. Bu süreçte ayrıca Yönetim Kurulu Üyesi ve Hakem olarak görevler aldım ve sonra Milli Takım Menajerliği görevine getirildim. Teklif edilme, kabul etme süreci gibi bir durumda olmadı yani!
- Peki, bu göreve başlarken Yazıcı ve diğer Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte hem maaşlı bir görev almanızın hem de yönetim kurulunda yer almanızın sakıncalar doğuracağını dikkate aldınız mı?
Bu göreve resmen Nisan 2006'da geldim. İş Kule'nin 41.katında Milli Takımlarımızı tanıtım yemeği verilmişti ve benim göreve gelmem ertesi gün açıklanmıştı. İnternet sayfasında da "milli takımlar sorumlusu" olduğum açıklandı.
- O zaman fahri bir görev miydi?
Evet. Zaten Ağustos 2006'ya kadar herhangi bir maaş almadım federasyondan. Maaş almam söz konusu olunca da durumu değerlendirdik. Göreve maaşlı olarak devam edersem yönetim kurulundan istifa etmemin gerekip gerekmeyeceğini konuştuk. Ancak yönetim kurulundan istifa ettikten sonra yönetim kurulunda satrancın içinden gelen, milli takımları ve sporcuları temsil eden kimse kalmayacaktı. Dolayısıyla biz de seçimlerden sonra yeni bir yapı oluşunca yönetim kurulundan ayrılmamın en sağlıklısı olacağına karar verdik.
Şimdi Yönetim Kurulu içinde Milli Takımlardan Sorumlu olarak Kuvay Sanlı görev alıyor. Sporcu ve antrenörleri Yönetim Kurulu'nda temsil eden, onlardan sorumlu bir Asbaşkanımız var artık. Ben de Milli Takımlar Menajeri olarak görevimi sürdürüyorum. Yine Yönetim Kurulu toplantılarına katılıyorum.
"Eleştirilerde Haklılık Olmasa Yapıda Değişiklik Yapmazdık"
- Gerek daha önce gerek seçim döneminde bu ikili göreviniz gündeme geldi ve eleştirildi. Sizce bu eleştirilerde haklılık payı var mıydı?
Zaten kendi içimizde bu durumu uzun süredir konuştuğumuz ve hak verdiğimiz için böyle bir yapılanmaya gittik. Benim yönetim kurulunda olmamın ana faydalarından birisi milli takımla ve oyuncularla ilgili konularda resmen etkili olabilmemdi. Biz zaten seçim döneminden önce bu sorunu değerlendirip bir şekilde değiştirmeyi hedefliyorduk. Haklı görmeseydik değiştirmezdik.
- Milli Takımlar Menajeri, bu görevi ilk kez üstlenen kişinin gözünden ne yapar?
Bu göreve getirildiğimde benim için zor bir süreç başlamıştı Önceden böyle bir kişi ve pozisyon yoktu. Görev tanımı yoktu ve süreç içinde bunları oluşturmam gerekti. Bana göre milli takımlar menajeri, Milli Takım Antrenörleri, Milli Takım sporcuları, aday diğer sporcular, AYGEG ve Altyapıda bizim geleceğimiz olan genç sporcularımızın hepsinden sorumlu bir kişidir. Aynı zamanda Menajer Federasyon başkanına yardımcı olur ve bazen Başkanı da temsil eder.
Yapılacak işlerin ve alınacak kararların hem yönetsel hem de organizasyonel anlamda sorumlusuyum. Örneğin sporcularımız bir turnuvaya gidecekleri zaman ya da Dünya veya Avrupa Yaş Grupları'na katılacakları zaman bütün planlamalar en başta benim sorumluluğumda yapılıyor. Tabii bu planlamaları federasyonda çalışan arkadaşlarımızla birlikte yapıyoruz.
Milli Takım antrenörleri ve oyuncularının mümkün olan en iyi koşullarda çalışmaları ve kalmalarını sağlamaya çalışıyorum. Ayrıca geleceğin milli takımın yapısını oluşturmakta için çalışmalar yapıyorum.
"Amacımız Federasyonu Hem Kurumsal Hem de Sportif Anlamda En iyi Şekilde Temsil Etmek"
- Biraz daha detaya inecek olursak bunları nasıl yapıyorsunuz?
Bu göreve geldikten sonra her Milli Takım oyuncusunun sorunları, ihtiyaçları, isteklerini iletebilecekleri kişi oldum. Takdir edersiniz ki Başkanımızın her an, herkesle iletişim kurabilecek zamanı yok. Türkiye'de satranç çok büyüdü ve gelişti. Bazı konularda kurumsal bir yapı olması ve o konulardaki işlerin ve sorunların, ilgililer tarafından yürütülmesi ve çözülmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu göreve geldikten sonra federasyonla ilgili bütün uygulamalarda milli takım oyuncularının, antrenörlerinin, AYGEG ve altyapıyla ilgili bütün konularda konuşulacak kişi ben oldum. İletişim, uygulama ve karar mekanizmalarında bir çabukluk ve ulaşılabilirlik sağlandı. Ben de özetle milli takımlarla ilgili bütün işlerin yürümesini sağlıyorum.
Bu süreçte neler yaptınız? Ne gibi aşamalar kaydettiniz?
Adrian Mikhalchishin'in Bayan Milli Takım Antrenörlüğü görevine başlamasına önayak oldum. Yönetim Kurulu ve Başkan da bu konuda olumlu görüş bildirdiler ve Hollanda Bayan Milli Takımı'ndan ayrılıp Türkiye Bayan Milli Takımı ile çalışmaya karar verdi.
"Diğer Ülkelerden Bir Adım Öndeyiz"
- Mikhalchishin sadece Bayan Milli Takımı ile mi çalışıyor?
Aslında hayır. Başka sorumlulukları ve özel işleri de var; fakat asli görevi ve önceliği Bayan Milli Takımı antrenörlüğüdür.
İlk sorunuza dönecek olursak milli takım oyuncularının kurumsal anlamda, forma ve takım elbiseleriyle kılık-kıyafetleriyle Türkiye ve Türkiye Satranç Federasyonu'nu her açıdan en iyi şekilde temsil etmelerini, milli takım sporcularının katıldıkları yarışmalarda en iyi koşullarda konaklamalarını da sağlıyoruz. Bu hem sporcuların başarısı hem de Türkiye'nin prestiji açısından önemli.
Bu konuda hep diğer ülkelerden bir adım öndeyiz. Avrupa ve Dünya Yaş Grupları Şampiyonaları'nda kendimize ait bir çalışma ortamı oluşturacak kadar prestijliyiz. İtibarlı olmamız bize daha iyi olanaklar sağlıyor. Olimpiyatlar'da dünyanın en güçlü satranç ülkeleri ve oyuncularının kaldığı otelde konakladık. Dresden'deki en lüks, Olimpiyat indirimli konaklaması gecelik 150€ olan otelde (turnuva salonuna sadece 15 m. Mesafedeydi) kaldık ve normalde benim de ücret ödemem gerektiği halde konaklamam ücretsiz karşılandı (olimpiyatlarda ücretsiz konaklama 12 kişiye veriliyordu ve bizim kafilemiz 13 kişiydi). Böylece TSF'ye önemli bir kazanç sağladık. Gittiğimiz her yerde ülkemizi ve federasyonumuzu hem sportif hem de kurumsal anlamda en iyi şekilde temsil etmeyi hedefliyoruz.
- Sporcular, özellikle yıldız satranççılar zor insanlardır ve özel ilgi göstermek gerekir. Herkesin bireysel istekleri de vardır. Zorlukları olmuyor mu?
Tabii, işin doğasında zorluk var. Yoğun iletişim gerektiren bir görevde herkesin farklı istekleri oluyor. Oyuncular, antrenörler, AYGEG, altyapı sporcuları ve buna bağlı olarak velilerin hepsiyle birden iletişim kurduğunuz için karşınızda büyük bir grup haline geliyor.
Oyuncuların her birinin ayrı yaklaşımları, istekleri ve sorunları oluyor. Herkes kendi doğrularına göre yorum ve değerlendirmeler yapıyor. Bu açıdan hep dengeleyici ve çözüm bulucu olmak zaman zaman çok yorucu oluyor. Çok yorulduğum, çok sıkıldığım zamanlar olsa da esas önemli olan beni ve bizi mutlu eden bizim satranç aşkımızdır. Böyle olmasa ekip olarak bu işlerle uğraşmazdık.
Bazen başkanla oyuncular, bazen başkanla antrenörler, bazen antrenörle oyuncular arasındasınız. Hep ikili ilişkilerde uyumu sağlayan, çözüm üreten ve karar veren olmanız gerekiyor. Tabii herkesi memnun etmek de mümkün olmuyor.
- Milli Takım'ın kıyafet sponsorluğu gündeme gelmişti. Bundan bahseder misiniz?
Seçimlerden önce Kuvay Bey ile fikir alışverişinde bulunurken sponsorlarla uyumlu çalışan bir yönümüz olması nedeniyle kendisi de BİSSE ile görüşmeyi önerdi. Çok iyi bir diyalog kurduk ve Erkek Milli Takımızın kıyafet sponsoru oldu. Milli Takım için takım elbise, kravat ve yakın gelecekte daha da çeşitlenecek kıyafetlerin tasarlanmasını yapacak. Resmi protokol bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde imzalandı,yazılı ve görsel basında yer aldı.
Üstelik bu sponsorluk sadece milli takımla sınırlı kalmıyor. Tasarımında çalıştığımız formalar satışa da çıktı. Ayrıca Bisse'nin de önerisiyle TSF lisans kartı olan sporculara %20 indirim yapılıyor.
- Bu sponsorluğun ana sponsor Türkiye İş Bankası ile bir ilişkisi yok değil mi? Türkiye İş Bankası ile ilişkileri de etkilemeyecektir öyle değil mi?
Aslında olumlu anlamda etkiliyor. İş Bankası lisans kartı olanlar bu indirimlerden yararlanabileiyor. İş Bankası bizim ana sponsorumuz ve onlar bu sponsorluğu destekleyen alt sponsorluklara her zaman sıcak bakıyor. Giyim, ulaşım teknoloji sponsorlukları gibi konuların yanı sıra turnuva sponsorluklarında da İş Bankası açısından bir sorun yok. Zaten bu konularda onları hep bilgilendiriyoruz.
- Milli Takımlar Menajeri olarak (sonuçta her 15 günde bir Türk satranççısı bir uluslararası turnuvada yer alıyor) düşününce çok sık seyahat ediyorsunuz. Bu konuda eleştiriler oldu, sizin yaklaşımınız nedir?
Belli bir kafile ile gidilen turnuvalarda ben de o kafile başkanı olarak yer alıyorum ve doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum. Avrupa ve Dünya Yaş Grupları, Olimpiyat, Akıl Oyunları gibi milli takım olarak temsil edilen ve büyük kafilelerle gittiğimiz yarışmalarda benim bulunmamın doğru olduğunu düşünüyoruz.
Bununla birlikte Milli takım oyuncularının birinin veya birkaçının gittiği turnuvalara ben gitmiyorum. Tabii, onlar gidene kadar tüm düzenlemeleri, gittikleri yerdeki koşulları ve geri dönüşlerini ben ayarlıyorum.
Kaynak: http://www.tsf.org.tr/kaynaklar/soeyleil...pmazdikq-1