14-11-2010, 20:33
Sayın Özgür Forum Yöneticileri,
"Başkan Vekili Tahsin AKTAR'la Söyleşi" başlıklı forumu neden “sit alanı” ilan ettiniz?
Sayın Aktar'ın isteği midir bu durum?
Kendisinin konuyla ilgili yanıtlara verecek zamanı mı yoktur?
Gücü mü yoktur?
Hem söz söyleyip hem de muhatap almıyorum mu diyor?
Siz mi onu “saldırılardan” korumak istiyorsunuz?
Kendisi bu başlık altında kişileri suçlarken, kişilerin bu suçlamalara aynı başlık altında yanıt verme hakkını engellemiş olmuyor musunuz?
Kendisine "dokunulmazlık” yasası mı çıkardınız?
O söyleyecek, bizler yalnızca dinleyecek miyiz?
O efendi diğerleri kul mudur?
Bu yol, yol mudur?
Umarım mantıklı bir açıklaması vardır bu davranışın...
Burası forum. (Bilmeyenler olabilir!!) İlan ve reklam panosu değil. Ortaya atılan bir konu tartışılmayacaksa ne anlam taşıyabilir? Tek taraflı “atış” ne anlama geliyor? Burada başkalarına söz söyleyen kendisine de başkalarının söz söylemesine razı olmalıdır. Tamam işte, söylüyorum ama ben aynı başlık altında konuşmak isterdim. Bu hakkım. Bu hakkımı engellemiş durumdasınız. Özgür Satranç Forum’un şu ana değin izlediği çizgiye ters bir durumdur bu. Yönetim bu durumu kendi arasında tartışmalıdır.
Sevgili Oğul Köseoğlu haklıymış bu arada...
TSF Forumda Sayın Aktar'ı eleştirdikten sonra, "utanıyorum" demişti... Konuyla ilgili olanlar anımsayacaktır. Bu sözünden dolayı ne çok eleştirmiştik Oğul Köseoğlu'nu. Biçimsel baktığını söylemiştik. Neredeyse ensesine silah dayayarak, durumu dengeleyen, "ortadan" bir özür yazısı yazmak zorunda kalmıştı sayın Köseoğlu. Şimdi düşünüyorum da, Köseoğlu o ikinci yazısını centilmenliğinden yazmak zorunda kalmış olmalı... O günlerde desteklediğim sayın Aktar, özel kanallardan bana teşekkürlerini iletirken o zamanlar, şimdi özel yöntemlerle koruma kalkanları arkasında beni kendilerine saldırmakla suçluyor…
Sayın Aktar biçimsel konularda epey dersine çalışmışsa da, öze ilişkin algılama ve algıladığını yorumlama sorunları da var. Zaten; "dil sürçmeleri, düşünsel yanlışların sonucudur"... Bunu ta o zaman da anlamalıydık...
Deveye sormuşlar; “neren eğri?” / deve sormuş bu kez; “nerem doğru ki?”
Tek tek ele alacağım konuları, okumayı bilenler için, ama hangi birini ele alalım?
Okumayı bilenler, gözü kapalı da okuyor!...
"Başkan Vekili Tahsin AKTAR'la Söyleşi" başlıklı forumu neden “sit alanı” ilan ettiniz?
Sayın Aktar'ın isteği midir bu durum?
Kendisinin konuyla ilgili yanıtlara verecek zamanı mı yoktur?
Gücü mü yoktur?
Hem söz söyleyip hem de muhatap almıyorum mu diyor?
Siz mi onu “saldırılardan” korumak istiyorsunuz?
Kendisi bu başlık altında kişileri suçlarken, kişilerin bu suçlamalara aynı başlık altında yanıt verme hakkını engellemiş olmuyor musunuz?
Kendisine "dokunulmazlık” yasası mı çıkardınız?
O söyleyecek, bizler yalnızca dinleyecek miyiz?
O efendi diğerleri kul mudur?
Bu yol, yol mudur?
Umarım mantıklı bir açıklaması vardır bu davranışın...
Burası forum. (Bilmeyenler olabilir!!) İlan ve reklam panosu değil. Ortaya atılan bir konu tartışılmayacaksa ne anlam taşıyabilir? Tek taraflı “atış” ne anlama geliyor? Burada başkalarına söz söyleyen kendisine de başkalarının söz söylemesine razı olmalıdır. Tamam işte, söylüyorum ama ben aynı başlık altında konuşmak isterdim. Bu hakkım. Bu hakkımı engellemiş durumdasınız. Özgür Satranç Forum’un şu ana değin izlediği çizgiye ters bir durumdur bu. Yönetim bu durumu kendi arasında tartışmalıdır.
Sevgili Oğul Köseoğlu haklıymış bu arada...
TSF Forumda Sayın Aktar'ı eleştirdikten sonra, "utanıyorum" demişti... Konuyla ilgili olanlar anımsayacaktır. Bu sözünden dolayı ne çok eleştirmiştik Oğul Köseoğlu'nu. Biçimsel baktığını söylemiştik. Neredeyse ensesine silah dayayarak, durumu dengeleyen, "ortadan" bir özür yazısı yazmak zorunda kalmıştı sayın Köseoğlu. Şimdi düşünüyorum da, Köseoğlu o ikinci yazısını centilmenliğinden yazmak zorunda kalmış olmalı... O günlerde desteklediğim sayın Aktar, özel kanallardan bana teşekkürlerini iletirken o zamanlar, şimdi özel yöntemlerle koruma kalkanları arkasında beni kendilerine saldırmakla suçluyor…
Sayın Aktar biçimsel konularda epey dersine çalışmışsa da, öze ilişkin algılama ve algıladığını yorumlama sorunları da var. Zaten; "dil sürçmeleri, düşünsel yanlışların sonucudur"... Bunu ta o zaman da anlamalıydık...
Deveye sormuşlar; “neren eğri?” / deve sormuş bu kez; “nerem doğru ki?”
Tek tek ele alacağım konuları, okumayı bilenler için, ama hangi birini ele alalım?
Okumayı bilenler, gözü kapalı da okuyor!...