5 yıldızlı otelde misafir olmak :D
#41
hsdalkiran Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Çünkü bizlerin zamanında insana saygı vardı!!
Sevgi ve saygılarımla
Yaşca büyüklerinize de saygı var mıydı Sertaç Bey?Bu başlıktan anlaşıldığı üzere bizim zamanımızda o da yok malesef Sad
Ara
Cevapla
#42
Sevgili Tutku,
Ülkemizde son 20 yılda değişen o kadar çok şey varki tüm bunları anlatmaya buradan vakit yetmez. Ancak tüm bu hızlı değişimde beni en çok rahatsız eden şey, değer yargılarımızın hızla erozyana uğraması ve bozulmasıdır. Yetişdiğim dönemde herkesin birbirine saygısı vardı.
Satrançtan örnek verecek olursam benim yetiştiğim biraz alt, biraz üst kuşakta bulunan her zaman saygı duyduğum isimleri sırasıyla sayayım: Av. Bülent Pekand, Dr. Ateş Ülker, Feridun Öney, Hür Yasin, Can Arduman, Can Yurtseven, Cem Karadağ, Rıza Öney, Ali İpek, Dr. Mustafa Yüksel, Yılmaz Kardeşler, Prof. Dr. Turgut Öztaş, Süheyl Becan, Prof. Dr. Sami Büyükgökçesu, İsmail Doğantuğ, Enis Bilyap, Prof. Dr. Mehmet Bayramiçli, Suat Soylu, Rupen Asaturoğlu, Hasan Kılıçaslan, Murat Pamuk, Alper Kalınağa, Selim Gürcan, OsmanKösebay, Levent Savaş, Sayad Tuğlacı ve daha niceleri. Hepsinin birbirinden beyefendi kişi olduklarını düşünüyorum. Şu anda ise bu nitelikte çok az isim sayabilirim. Anlatmak istediğim konu sadece oyun gücü ile sınırlı olmayan dostluk ilişkileridir. Bizim kuşakta da vezir olmuş ama adam olamamış kişiler vardı bunların kim olduğu herkesçe bilinmektedir. Ama bunların sayısı çok azdı ve arada idare ediliyordu. Şimdi ise sayı çok çoğaldı.
Sevgi ve saygılarımla
H. Sertaç Dalkıran
hsdalkiran
Cevapla
#43
Mehmet Türk yazmış;

Alıntı:birden aklıma 2008 agustos ayindaki hayrabolu satranç turnuvası geldi.
o turnuvaya şehir dısından gelenler için belediye universite ogrecilerinin kaldıgı yurtkur kurumunu ayarlarmıstı (hemde ucretsiz) ustelik gunde kahvaltı dahil 3 öğün yemek verdiler bize ortam gerçekten çok guzeldi gerçi hava biarz sıcaktı uyumak zor oldu ama yinede unutamadıgım turnuvalardan birisi oldu saygın hayra bolu belediye başkanı gerçekten işini iyi yapmıstı.
zaten ulkemizde vergi oranları okadar yuksekki herhalde devletimiz bizim verdigimiz ile boyle organizasyonlara katılanlara ucretsiz yerler saglayabilirdi.

Bahsedilen Tekirdağ Hayrabolu Ayçiçeği Festivali kapsamındaki satranç turnuvasına İzmir’ den oğlumla ben de gittim. Gerçekten çok güzel organize edilmiş bir turnuvaydı. Görevliler sürekli olarak etrafımızda dolaşıp memnun olup olmadığımızı soruyorlardı. Yatak, yemek, ulaşım ve diğer ikramlar için hiçbir ücret ödemedik. Bir sporcu velisi olarak çok güzel ekip çalışması gördüm. Bu güzel ortam katılımcıların da kaynaşmasına ve güzel tanışıklıklara vesile oldu. Buradan Hayrabolu Öğrenci Yurdu Müdürü Ufuk Bey’e de selamlarımı gönderiyorum.


Hizmet kaygısı taşıdıktan sonra herkesi kucaklamak mümkün.
Ara
Cevapla
#44
Bu kadar yazıdan sonra TSF'nin durumu budur.


aVGl57J.jpg
Ara
Cevapla
#45
BUNLAR KOLAY UNUTULACAK GÖRÜNTÜLER DEĞİL!


http://video.google.com/videoplay?docid=...0506990575
http://video.google.com/videoplay?docid=...6504005300
http://video.google.com/videoplay?docid=...9355394214
Ara
Cevapla
#46
Doğan Cüceloğlu’nu severim. Ne zaman bir kitabı elime geçse, huzur dolu bir evrene iltica etmiş gibi olurum.

“İnsan İnsana” adlı kitabını okuduğumda Mamak cezaevindeydim ama kendimi bir kuş kadar özgür duyumsamıştım… O kitabın hemen başında yer alan Üstün Dökmen’e ait bir şiir vardır. Nice mektubumda nice dostuma yazmışımdır o şiiri. Bu sabah bahar sesleri ve bu şiirle uyandım. Üstün Dökmen’in dizeleri de dilime dolandı:

Yola çıkınca her sabah,
Bulutlara selam ver.
Taşlara, kuşlara, atlara, otlara
İnsanlara selam ver.
Ne görürsen selam ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selam da kendine ver.
Hatırın kalmasın el gün yanında
Bu dünyada sen de varsın!
Üleştir dostluğunu varlığınla,
Bir kısmı seni de sarsın.


Adam selam verecek ama selam getirip götüreni yoksa neyi verecek? “Selam hesabında” hiç birikmişi yoksa, neyini versin ki size? Kişinin selam vermesi için öncelikle vereceği şeye sahip olması gerek. Dünyada selamsız kalmak ne kadar kötü olsa gerek…

Sonra bu adam benim kafama takıldı bir hayli.

Adam konuşacak ama konuşmak için söze sahip olmak gerek. Önceden biraz tutulmuş, birikmiş sözü olsa neyse… Hiç sözü olmayan adam ne konuşsun size?

Adam size saygı duyacak ama, kendisine bile yetmiyor ki size nasıl göstersin? Olanı gösterse kendisine kalmayacak. Kendisine saygısı olmayan insanlar başkasına göstereceği saygıyı nereden bulacaklar ki? Sonra saygı herkese gösterilmez ki, yüzü kızarır saygının, utanır, sıkılır. Saygı kendisini kimin kime gösterdiğine çok dikkat eder. İthalatı-ihracatı olsa amenna, bastırır parayı yığdırır birkaç kamyon saygıyı adam, lakin sevginin içinde üretilir saygı ve satışı çok kısıtlıdır dünyamızda!!... Kimileri rüşvetle kendisine saygı duyulmasını sağlayabilir ama bu anlaşıldığı zaman susmak zorunda kalırlar.

Adam sizi sevecek ama, kendisini sevmiyor ki, sizi sevsin. Sevgisi kendisine yetmiyor. Bir farkına varsa üleşince çoğaldığını, üleştirecek o zaman sevgisini ve dostluğunu ama bunu bilmiyor ki… İçinizde sevgi yoksa kime sevgi gösterebilirsiniz? Kimi sevebilirsiniz? Başkalarının çocuklarını kendi çocuğunuz gibi sevebilmeniz için kendi çocuğunuzu sevmeniz gerekir. Kendi çocuğunuzu sevebilmek için sizin çocukluğunuzda sevilmiş olmanız gerekir. Sonra hayali bir şey değildir sevgi, Cengiz Aytmatov’un dediği gibi; sevgi emektir, ve emek yeniden yeniden emek ister sevgi, sevgi güzellik ister O dünyaya gelirken yanında beklemiş olmanız gerekir örneğin. Onun dünyaya geldiğindeki ilk sesi duymanız gerekir. Ona zaman ayırmanız gerekir. Onun açtığı her tomurcuğu izlemeniz gerekir. Adam uçaklardan bir inebilse yeryüzüne, bakabilecek çoluğunun çocuğunun yüzüne. Onların yüzüne bakınca size bakabilecek yüzü de bulabilecek belki.

Hekese selam verebilse senin anlayacağın, çıkarıp aynasını cebinden bir selam da kendisine verebilecek.

Hatta bu kritik bir vak’a
Belki de bu hadisede
Kendi yüzüne bir bakabilse adam
Bakabilecek sizin yüzünüze de.
Bakamasa da başını önüne eğip konuşacak
Ama adam bakamıyor ki kendi yüzüne
Görmüyor musunuz bakın, bakın, işte orada!
Görüyorum ben, taa buradan!

Bir selam da kendine verse adam
Hatırı kalmayacak el gün yanında ama

Hatırı mı kalmış ki el gün yanında?!...

Susanlar konuşmanın onuruyla ortaya çıkınca, konuşanlar susmanın "erdemiyle" tanışıyor şimdi...
Cevapla
#47
Kızılayın, malum çadırların beş yıldızlı otelin tenis kortunda bulunuş nedenini açıklayan yazısısnı sizlerle paylaşmak istedim.

"Sayın Göktoğan,



Kurumumuza göndermiş olduğunuz e-posta dolayısıyla, yaptığımız
araştırma neticesinde, söz konusu tarihte ve yerde Türkiye Satranç
Federasyonu ile yapılan işbirliği neticesinde Antalya Kan Bağışı
Merkezimiz tarafından bir kan bağış etkinliği düzenlediği bilgisi
alınmıştır. Türk Kızılayı, ülkemizin kan ihtiyacının düzenli ve
gönüllü kan bağışçılarından temin edilmesi amacıyla kampanyalar
düzenlemekte, tüm kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri
gerçekleştirmektedir. Sözünü ettiğiniz etkinlik de bu kapsamda
gerçekleştirilmiştir ve kan bağış çadırı ve kan bağışçısı bekleme
çadırları kurulmuştur. Ancak olumsuz hava koşulları ve şiddetli yağış
kan bağışını da ne yazık ki sekteye uğratmıştır.



Organizasyon katılım bedeli ve sahra çadırı kurulması konularında
Türkiye Satranç Federasyonu yetkililerine başvurulması gerekmektedir.
Kızılay'ın etkinlikte kan bağışı alma amacıyla yer aldığını bilmenizi
isteriz.



Saygılarımızla.





Türk Kızılayı

Kurumsal İletişim Bölümü"


http://video.google.com/videoplay?docid=...0506990575
http://video.google.com/videoplay?docid=...6504005300
http://video.google.com/videoplay?docid=...9355394214
Ara
Cevapla
#48
Yani bu durumda Türkiye Satranç Federasyonu, Türkiye Yaş Grupları ile ilgili yönergelerinde, velilere sunduğu sözleşme hükümlerinden birini yerine getirmemiş oluyor.

Yani; TSF kendisinin anlaşma yaptığı otellerde kalmayan sporcular ve onların velileri için söz verdiği sahra çadırını kurmadığı gibi, kurulan tentelerin de TSF ile alakası olmadığı ortaya çıkmış oluyor. TSF sporculardan tahsil ettiği 180 TL ücretin karşılığında taahhüt ettiği hizmetin önemli bir bölümünü yerine getirmemiş oluyor. Katılım ücreti karşılığı tuvalete bile yalvara yakara girmeleri de cabası!

Hukuki açıdan bakılınca "sözleşemeye aykırı davranmaktan dolayı" TSF aldığı ücreti geri verme ve yanısıra tazminat ödeme yaptırımları ile yüzyüze kalabilir. Veliler bu konuda dava açarsa kazanırlar.

Bu arada sporcuların eşit koşullarda yarışamadığı konusu da gündeme gelebilir. Eğer ödedikleri 180 TL karşılığında almaları gereken hizmeti alamayan velilerden birisi bunu gündeme getirir, bu konuda da davacı olursa, Türkiye Yaş Grupları Şampiyonası sonuçları hakkında "hükümsüzlük" kararı çıkabilir. Bu durumda Türkiye Yaş Grupları Şampiyonası sonuçları iptal edilebilir.

Yağmur altında ıslanan ve hasta olan çocuklarla, bundan korunmuş çocukların eşit koşullarda yarışmadığı açıktır. Sahra çadırının kurulmamış olması ise TSF'yi bu konuda açık düşürmektedir. Bu açığın suç özelliği vardır. Özel Hukuk alanında görünse de bana göre Kamu Huku alanında bir suçtur ve bu yüzden bu satırları okuyan Cumhuriyet Savcılarının davacı olmaları da mümkündür. Bu suç bilmeden işlenmiş bir suç değildir. Bu nedenle taksirli değil, kasti olarak değerlendirilmesi hakim kanaatini gerektirmeyecek denli açıktır.

TSF bir an önce Limra'nın tenis kortuna bir sahra çadırı kurmalıdır!! Big Grin

Bu yönetim istifa etmelidir.

Ya istifa ya da harakiri!
Başka bir şey temizlemez bu kiri!
Cevapla
#49
Türk Kızılayı bildirmiş:

Alıntı: söz konusu tarihte ve yerde Türkiye Satranç
Federasyonu ile yapılan işbirliği neticesinde Antalya Kan Bağışı
Merkezimiz tarafından bir kan bağış etkinliği düzenlediği bilgisi
alınmıştır.

[size=18][color=darkred]Sizde vicdan, utanma duygusu yok mu?

Sırf çadır parası vermemek için Kızılay'la benim kanım üzerinden işbirliği yapmaya ne hakkınız var?

Kutsal Kızılay'ı kötü emellerinize alet etmeye utanmadınız mı?

Biz çocuklarımızı size nasıl emanet edeceğiz?

Korkarım seneye de organlarımız için işbirliği yaparsınız!!![/color][/size]
Ara
Cevapla
#50
Evinde aynası olmayan haber versin... Mahalleye aynacı geldi de...
Cevapla
#51
Aşağıda GSGM' den gelen Federasyon'un yanıtını göreceksiniz. Yazıyı ancak resim gibi kopyalayabildim. Sistem Resimleri aşağıda gösteriyor.

Kızılay'dan gelen yazı ile GSGM'den gelen yazı çelişkili. Konuyu buralara kadar getirenler yetkililerin ta kendisidir. Kendi yayınladıkları yönergelerine kendileri uymadılar. Hakkımızı istediğimiz zaman adeta yok sayıldık. Kısacası biz federasyona karşı var olma mücadelesi veriyoruz. Az kaldı. Var olduğumuzu ispatlayacağız. Ancak bu arada yetkililer de gözümüzde prestij kaybettiler. Umarım olanlardan ders almışlardır. Kendilerine, görevlerini belirten yasayı ve tüzüklerini yeniden gözden geçirmelerini öneririm. İşlerini sevgi ile yapamıyorlarsa bile hiç değilse kuralına göre yapsınlar!

Bir konuya dikkatinizi çekmek isterim: Biz 180 TL karşılaığında sahra çadırı hizmeti alamadığımızı iddia ederken meğer başka hizmetler de alamamışız. Bunu da kendilerinden öğrendik.

aV2fJC5r.jpg :evil: :?: :?:
Ara
Cevapla
#52
Özlem Hanım,

Son iletinizdeki yazıları okuma olanağını nasıl elde edeceğiz?

Bu konuda Özgür Forum Yönetimi yardımcı olabilir mi?

Ya da GSGM'den gelen yanıtı ayrıca yazarak yayınlamanız (biraz yoracağız) mümkün mü?
Cevapla
#53
Hüseyin Bey,

öncelikle ilginize teşekkür ederim. Resimin üzerine tıkladığınızda açılıyor ve okunabiliyor. Orjinalliği kaybolmasın diye aynen yorumladım. Elimle yazmanın inandırıcılığı az olur diye düşündüm. Ben biraz kuralcıyım. Bilmem anlatabildim mi! Tıklandığında okunabileceğini düşünüyorum açıkçası.
Ara
Cevapla
#54
Hüseyin Bey,

Bir de yazının şu versiyonu var. Yine yazının üzerini tıklamak ve açılana dek sabretmek gerekiyor.


gx2vZti9.jpg
Ara
Cevapla
#55
Huriye Hanım hiçbir açıklama yapılmadan bu (Özgür!) forumda yasaklandı. Moderatörlere nedenini sormasına karşın şu ana kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.

Özgür Forum'daki özgürlük kriterleri nelerdir?
Ara
Cevapla
#56
İlknur Hanım,
Huriye Hanım belirttiğiniz gibi haber verilmeden yasaklanmamıştır. Kendisiyle ilgili açıklama yapılalı haftalar olmuştur. Takip etmiş olsaydınız
http://forum.satranc.biz/viewtopic.php?t=1588 linkinde bu açıklamayı bulabilirdiniz. Ayrıca sizin belirttiğiniz anlamda Huriye Hanım'dan bize ( en azından bana) herhangi bir soru gelmemiştir. Bu Özgür Forumdaki özgürlük kriterlerine gelince: Üye olurken hepsini gördünüz, tek tek saymak istemiyorum, ancak hayat ne kadar özgürse, bizim forum da o kadar özgürdür diyebilirim.
Teşekkürler.
Ara
Cevapla
#57
“En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir. Buna paralel başka bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi ve kendi seçimlerini kendi iradesiyle yapabilmesi olarak belirir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür.”

Türk Dil Kurumu özgürlük sözcüğünü şöyle tanımlamaktadır:
"1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.
2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet."

Adını “Özgür“ koyan Satranç Forum yetkilileri !

Herkesin düşüncesini serbestçe ifade etme hakkı vardır.İnsan Haklarıni ve Temel Özgürlüklerini Korumaya Dair Sözleşme (Madde 10)

Hiç kimsenin benim haklarım ve özgürlüklerim üzerinde;benim de başkalarının özgürlükleri üzerinde hakkım yoktur. Richard Overton

Özgürlük verilmez, alınır. Robespierte

Başkalarının özgürlüklerini tanımayanlar, özgürlüğe layık değillerdirler. Abraham Lincoln

Bir kimsenin düşüncesini açıklayamaması köleliktir demiş Euripides


Düşüncesini anlatmak özgürlüğü olmadı mı insanlarda özgürlük yok demektir. Voltaire


Yukarıda belirlenmiş tanımlamalara bakıldığında düşünce özgürlüğünün sınırları kimin elinde?

Sadullah Bey’e

Yazı yazarken olduğumuz gibi mi olmalıyız olmasını istediğiniz gibi mi?

“En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma hali " ise eğer

Siz ne kadar özgürsünüz?
Ara
Cevapla
#58
Sayın Salğın,

Özgürlük tanımını biraz daha irdelemek gerekirse, aynı sözlük sayfasının az ilerisinde toplumsal özgürlük kavramı ile karşılaşırız.

Alıntı:4- Toplumsal özgürlük: Yasaların koruyuculuğu altında ve yasaların sınırları içinde başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan hareket edebilme. Toplumsal özgürlüğün temeli de kişisel özgürlüktür.

Forumumuz da sosyal bir yapı olduğuna göre, burada bireylerin tek tek özgürlüklerinden değil toplumsal özgürlükten bahsetmek daha isabetli olacaktır.

Saygılarımla.
● T a ş l a r ı · y e r i n d e n · o y n a t m a · z a m a n ı  !
Cevapla
#59
Sayın Salğın,

İnsan Haklarıni ve Temel Özgürlüklerini Korumaya Dair Sözleşme'sinden alıntı yapmışsınız. Sözleşme maddesinin tamanını almazsak konu tam anlaşılamayabilir. Bu sebeple tamamını yazmamız daha uygun olacaktır.

Alıntı:Madde 10 - İfade özgürlüğü
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.

Konu hakkında gerçek bir otoritenin de görüşlerinin yararlı olacağını düşünüyorum:

Alıntı:Özgürlük, insanın düşündüğünü ve dilediğini sınırsız olarak yapabilmesidir. Bu tarif, özgürlük kelimesinin en geniş anlamıdır. İnsanlar, bu anlamda özgürlüğe, hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü herkesçe bilinir ki insan, doğanın yaratığıdır. Doğanın kendisi de sınırsız özgür değildir, evrenin yasalarına bağlıdır. Bu sebeple, insan ilk önce, doğa içinde, doğanın yasalarına, şartlarına, sebeplerine, etkenlerine bağlıdır. Meselâ, dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir. însan, dünyaya geldikten sonra da, daha ilk anda, doğanın ve birçok yaratıkların esiridir. Korunmaya, beslenmeye, bakılmaya, büyütülmeye muhtaçtır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk'ün El Yazıları, s. 450)

Alıntı:Çağdaş demokraside bireysel özgürlükler, özel bir değer ve önem almıştır; artık bireysel özgürlüklere devletin ve hiç kimsenin karışması söz konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve değerli olan bireysel özgürlüğün, uygar ve demokrat bir millette, neyi ifade ettiği, özgürlük kelimesinin sınırsız şekilde düşünülebilen anlamıyla anlaşılmaz. Söz konusu olan özgürlük, toplumsal ve uygar insan özgürlüğüdür. Bu nedenle bireysel özgürlüğü düşünürken, her bireyin ve nihayet bütün milletin ortak yararı ve devlet varlığı gözönünde bulundurulmak gerekir. Diğerinin hak ve özgürlüğü ve milletin ortak yararı, bireysel özgürlüğü sınırlar.

Bireysel özgürlüğü sınırlama, devletin de âdeta esası ve görevidir. Çünkü, devlet bireysel özgürlüğü temin eden bir kuruluş olmakla beraber, aynı zamanda bütün hususî faaliyetleri, umumî ve millî amaçlar için birleştirmekle görevlidir. "Özgürlük, başkasına zararı dokunmayacak her türlü tasarrufta bulunmaktır" denildiği zaman vatandaş özgürlüğünün, yalnız bunun amaç olduğu, devletin bu amacı temin için bir vasıta sayıldığı ifade edilmiş olur. Fakat bu vasıtadır ki, milletin genel yararını ve amacını koruyacaktır.
1930 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s.278)

Alıntı:Vatandaşlar bilmelidir ki, vicdanî ve fikrî özgürlük vardır; fakat nihayet bunlar sınırsız değildir. Bireysel özgürlük karşısında bireylerin hepsinin kurduğu, dayandığı bir devlet, devletin de yönetimi, egemenliği vardır. Bireylerin özgürlüğünü korumakla görevli olan insanların, diğer taraftan devletin de irade ve egemenliğinin felçli bir hale gelmemesine çok dikkat etmeleri gerekir. Bireylerin özgürlüğü, devletin egemenlik ve iradesinin korunmasına bağlıdır. Devlet yönetimi felç olursa bireylerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir kuvvet ve vasıta kalmaz. Bu nedenle özgürlüğü yalnız bir taraflı değil, her iki taraflı düşünmek gerekir.

Bireysel özgürlükler mukaddestir. Bunların korunması için daima çalışılır. Fakat bu çalışmada devletin kuvveti, otoritesi hiçe sayılırsa -tutalım ki belki bu hiçe indirilebilir-ancak bu takdirde bu gibi insanların nihayet kesinlikle başka bir devletin otoritesi altına girmek aşağılığına düşeceklerini, yabancı bir devletin otoritesinin tutsaklık zincirlerini kendi elleriyle boyunlarına takmaya mecbur olacaklarını akıldan çıkarmamak gerekir.
1931 (Vakit gazetesi, 19.2.1931; Taha Toros,Atatürk'ün Adana Seyahatleri, s. 37)

Alıntı:Bireysel özgürlüğün ne kadarından kendi isteğiyle vazgeçilmesi gerekeceği, içinde bulunulan zamana ve memlekete göre değişir. Olağanüstü zamanlar, olağanüstü önlemler gerektirebilir. Bir de özgürlüğün kötüye kullanılması, özgürlüğün geçici, ama geniş miktarda sınırlanmasını gerektirebilir. Bütün bu önlemleri ve sınırlamaları tanımak gereği, devlet fikir ve kavramını ifade eder. Bu hususlardaki önlemlerin şiddetini ve sınırların genişliğini ölçmek, büyük bir sanattır. Devlet sanatı, işte budur. Vatandaşların genel özgürlük ve mutluluğu için, bireylerden, ancak devlet için zorunlu olan bir kısım özgürlüklerin bırakılması istenebilir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazıları, s. 462-463)
● T a ş l a r ı · y e r i n d e n · o y n a t m a · z a m a n ı  !
Cevapla
#60
"Özgürlük, zorunlulukların bilincine varmaktır" diyor bir başka düşünür de...
Ekleyelim; aynı zamanda zorunluluklara karşı savaşmaktır özgürlük! Verili koşullara boyun eğmemektir. Verili koşullara boyun eğenler hayvanlardır ve yeryüzünde nesli tükenen bir çok hayvan, doğadaki beslenme kaynakları yok olunca yok olmuşlardır. İnsan ise “üretmeyi” başarmıştır, boyun eğmeyen özelliği ile!...

"Devlet halk içinden çıkar ve halka yabancılaşır" demiştir bir başka düşünür.

Abdullah arkadaşın alıntılarında, bireyin otorite (devlet) tarafından sınırlanmasının hoş görülmesi ağır basıyor. Hatta birey devlet tarafından sınırlanmalıdır görüşü ağır basıyor. Bu belli bir yere değin haklıdır da…

Ancak otoritenin sınırlamalarını sonsuza değin kabul ettiğimiz anda, her türlü toplumsal devrimi de reddederiz. Oysa köleci toplumdan bu yana, toplumsal devrimler devletin sınırlamalarına başkaldıranların eseri olmuştur. Spartaküs, köleci devlete başkaldırmıştır, adı saygı ile anılır. “Rönesans ve Reform” kiliseye ve devlete karşı başkaldırıdır. 1789 Fransız devrimi feodaliteyi yıkmıştır. 1871 Paris komünü yenilmiş de olsa haklıydı ve burjuva devletine karşı başkaldırıdır. 1917 Ekim Devrimi de keza öyledir. Keza cumhuriyetimiz de saltanata ve “yedi düvele” karşı başkaldırıdır ve ilk kurşunu Abdullah arkadaşa yakın oturur; HASAN TAHSİN’DİR!...

Eğer bireyin devlete karşı sınırlanması sonsuza değin haklı olsaydı, insanlık köleci toplum modelinde kalırdı ve hiçbir türlü bilimsel ve toplumsal gelişme sağlanmazdı. Başkaldırılar yenik düşmüş olsalar bile, başkaldırılan otoritelerden belli başlı parçaları koparıp almayı başarmıştır…

5 yaşından 75 yaşına değin satranç sporunun sporcuları içerisinden seçilen bir otorite olan TÜRKİYE SATRANÇ FEDERASYONU satranç sporuna ve sporcusuna karşı yabancılaşmış durumdadır. Korunması gereken şan ve şöhretini kaybetme noktasındadır. Neden?

Nedeni şu:

1- Türkiye Yaş Grupları Şampiyonasında fırtına ve dalgalar, yalanları kıyıya vurmuştur ve “enkaraya” değin sürmüştür. TSF bunları “eleştiriye değer” görmemiştir. TSF sözleşme hükümlerindeki birçok hükme aykırı hareket etmiştir. Sahra çadırı sözü veren TSF, sahra çadırı getirmediği gibi Kızılay’ın “kendiliğinden” kurduğu tenteleri, kendi marifetiymiş gibi göstermiştir. Yetersizliği anında ifade edildiğinde velilere şu söylenmiştir: “BEN size söylemiştim başka otelde kalmayın; kalırsanız rezil olursunuz diye”… Rezil olan kim burada? Rezaletin hesabını veremeyen kim? Susan kim? İşine geldiği gibi konuşan kim? Kim? Kim? Kim?....

2- TSF iradi bir özgürlük olması gereken “özerkleşmeyi” ticari bir özerkliğe dönüştürmektedir ve ticaret yapmaktadır. TSF kendisini sınırlayan yasaları ihlal etmektedir. Bilgi almak için yapılan başvurulara “ticari sır” nedeniyle yanıt verilmemektedir. Pekiyi TSF nasıl olur da ticari sırra mazhar olur?

3- TSF yönetim olarak satranç dünyasının “üretici ve tüketicilerine” karşı eşit mesafede durmayıp yanlı davranmaktadır. Örneğin Düşün Satranç Merkezi’ni, düşlerden bile silmek istemektedir. NEDEN?!... Düşün Satranç Merkezinin güzelim takımlarını standart dışı olduğunu söylerken, başka markaları öne sürmektedir. Neden?

4- Bir antrenör şunu neden söylesin: “Çocuğunuzu falanca antrenöre verirseniz milli takıma girme şansı artar, benim aram iyi değil, size zarar vermek istemem” ?!... Bu endişeyi doğuran nedir? Kimdir? Kimlerdir?...

5- Yurtiçi başarılar kıstas alınarak, yurtdışı turnuvalara gitmesi gereken bir sporcunun yerine, gitmemesi gerekenler nasıl gidebilir?

6- Sayın Ali Nihat Yazıcı FİDE başkanı olmak için yaptığı planları burada “özgürce” açıklayabilir mi? Fide başkanlığı için oy kullanacak delegelerden kaç tanesi vekaletini Ali Nihat Yazıcı’ya şimdiden vermiştir? Kaç tanesine daha “operasyon” düşünülmektedir? Bu "operasyonların" bedeli nedir? Hangi ödenekten karşılanacaktır? İzlenen yol meşru mudur? Bu konuda kendilerine “destek” veren hükümet yetkilisi kimdir?


Şimdiden söylüyorum: 2010’da yapılacak Fide başkanlık seçimlerinde Ali Nihat Yazıcı aday olduğu takdirde, vekaletle kullanacağı oyların nasıl elde edildiğini Türk halkına açıklamak zorundadır. Bu konuda kimlerle nasıl işbirliği yaptığını açıklamak zorundadır. Tıpkı 8 Kasım 2008 TSF yönetim seçimlerinden önce Antalya'da ASEM'de açıkladığı gibi!!...

Tüm bunlar öncesinde de, diğer sorulara acilen yanıt vermek ve Türkiye Yaş Gruplarındaki yanlışlarından dolayı satranç kamuoyundan ve Türk halkından özür dilemek zorundadırlar. Ortaya koyacakları "özrün" nasıl serpilip gelişeceğini gördükleri zaman barış gelecektir satranç dünyamıza.
Çünkü özgürlük için girişilen her mücadelenin amacı aynızamanda barışı hedeflemek zorundadır. "Spor barışa endeksli yarıştır" çünkü...

Ölesiye yanlışlar da savunduk bizler yaşamımızda
Ülke adına / ulus adına / halkımız adına
Evrensel değerler açısından canımız yansa da!
Ancak büyüdü insanlık
En azından delikanlı oldu
Geride kaldı emekleme dönemi
Evrensel olmalı ilkeler
İlahi olmalı adeta
Yalansız
Riyasız
Kuzey kutbunda canım yanıyor benim
Güneyde / Meksika’da örneğin
Şili’de ya da Arjantin’de
Gözü yaşlı ise bir annenin…

Ya sizin beyler ya sizin
Hali vakti yerinde mi keyfinizin?
Unutmayın hesabını soracağız
Size verilen her vekaletin
Ömrümüz bağışlamasa bile
Yakanıza yapışacağız
Daha kapısında iken ahretin…

Saygılarımla…
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi