10-09-2008, 22:19
SATRANÇ
Altmışdört karenin sekiz cephesi benimdir
yılan yüzlü birileri piyon demiş adıma
kolayca harcanacak bir nesne yani
düş odaları sığ olanların ellerinde
mermi sesinden ürken asker gibi
kendimi aranırım bulunduğum siperde
ardımsıra dizili omuzu kalabalıklara
hiç bıkmadan anlatırım bu gerçeği
benimle başlar savaş biter benimle
Düşünce tarlasında iki karedir yerim
kalın duvarlarımın olduğu söylenilirse de
burçlarımı tutanların acemiliği yıkar beni
açılır bütün kapılar içten fethedilirim
işte bu an başlangıcıdır sarsıntının
ya uyanıksa biliyorsa bütün becerilerimi
tek kaleyle de savunabilir ülkesini
göğüs kafesinde ırmaklar akan biri
Siyahtan beyaza ya da tersi 'L'ler çizerek
eşimi aranırım birlikte koşmak için,
gökülkeden geliyorsa şahin gözlü binicim
kırılır kilitleri şaha giden yolların,
küçücük bir çakıltaşı dağlaşıverir önümde
kesilir dermanı rüzgarla yarışan yüreğimin
kuralları hiçe sayan binicim acemiyse
başlamadan biter savaş tökezler ayaklarım
Çarpraz kulvarlarda gidip gelmektir işim
eşimle çıkarım yollara aynı at gibi
fil denilince uzun hortumlu iri cüsseli
bir de Kartaca Komutanı Hannibal'in
yakarken Roma'yı gücünden yararlandığı
kalın derili acayip bir hayvan gelir akla
oysa avuç içine sığan bir çift oyun taşıyım
okyanuslarında dolaşırım düşüncenin
Tanrı'yı cebinde taşıyan bir vezirin ülkesi
gül bahçesi gibidir aşklar meşkler içinde
geçip giderken ömür kimseler kahır çekmez
insanlığını unutup da tanrı sanırsa kendini
bir koyup beş almayı düşünür evvel aklıyla
eksildikçe çıldırır bir kumarbaz gibi
ol saltanatın yeller eser yerinde
Taç kimin başındaysa şah odur, deli ya da veli
atadan kalma nişanesidir hükümranlığın
titrek bacaklı bir çocuksa bürünür kaftanına
tersine akacağını da sanır ırmakların
bir sabah ay'ın güneşi öptüğü saatlerde
dağları yüreklerinde taşıyan birileri
sökünce menteşelerini saltanat kapısının
kenevirden yapıldığını anımsar urganın
Uyanıkken rüya görmeye başladı mı insan
hayatın tartısına vurmalı kendini
avuçlarına doldurup toprağı koklamalı
kor ateşlere yaslamalı başını ki
ömrüyle içinde mi gerçeğin anlasın
yoksa suların üstünde yürüdüğüne
ay'ı ortasından ikiye böldüğüne
ölüleri dirilttiğine inanır
uğruna kurban olduğu şahın
Aynı güneşle ısınıyoruz zamanın karelerinde
genizlerimizi yakıyor gözyaşlarımızın tuzu
kırmızı akıyor damarlarımızda kan
karanlığı tel tel bölen şimşeğin
gök gürültüsünün içimize saldığı korku
doğduğumuz mağaraları gösteriyor bize
bir insandan kral yapmak:Kah kah kah
birlikte oynadığımız bir oyundur yaşamak
Yenibinyıl Şiir: Aralık 2001
Bülent Güldal
http://www.sadiks.com/siir/default.asp?PG=345
Altmışdört karenin sekiz cephesi benimdir
yılan yüzlü birileri piyon demiş adıma
kolayca harcanacak bir nesne yani
düş odaları sığ olanların ellerinde
mermi sesinden ürken asker gibi
kendimi aranırım bulunduğum siperde
ardımsıra dizili omuzu kalabalıklara
hiç bıkmadan anlatırım bu gerçeği
benimle başlar savaş biter benimle
Düşünce tarlasında iki karedir yerim
kalın duvarlarımın olduğu söylenilirse de
burçlarımı tutanların acemiliği yıkar beni
açılır bütün kapılar içten fethedilirim
işte bu an başlangıcıdır sarsıntının
ya uyanıksa biliyorsa bütün becerilerimi
tek kaleyle de savunabilir ülkesini
göğüs kafesinde ırmaklar akan biri
Siyahtan beyaza ya da tersi 'L'ler çizerek
eşimi aranırım birlikte koşmak için,
gökülkeden geliyorsa şahin gözlü binicim
kırılır kilitleri şaha giden yolların,
küçücük bir çakıltaşı dağlaşıverir önümde
kesilir dermanı rüzgarla yarışan yüreğimin
kuralları hiçe sayan binicim acemiyse
başlamadan biter savaş tökezler ayaklarım
Çarpraz kulvarlarda gidip gelmektir işim
eşimle çıkarım yollara aynı at gibi
fil denilince uzun hortumlu iri cüsseli
bir de Kartaca Komutanı Hannibal'in
yakarken Roma'yı gücünden yararlandığı
kalın derili acayip bir hayvan gelir akla
oysa avuç içine sığan bir çift oyun taşıyım
okyanuslarında dolaşırım düşüncenin
Tanrı'yı cebinde taşıyan bir vezirin ülkesi
gül bahçesi gibidir aşklar meşkler içinde
geçip giderken ömür kimseler kahır çekmez
insanlığını unutup da tanrı sanırsa kendini
bir koyup beş almayı düşünür evvel aklıyla
eksildikçe çıldırır bir kumarbaz gibi
ol saltanatın yeller eser yerinde
Taç kimin başındaysa şah odur, deli ya da veli
atadan kalma nişanesidir hükümranlığın
titrek bacaklı bir çocuksa bürünür kaftanına
tersine akacağını da sanır ırmakların
bir sabah ay'ın güneşi öptüğü saatlerde
dağları yüreklerinde taşıyan birileri
sökünce menteşelerini saltanat kapısının
kenevirden yapıldığını anımsar urganın
Uyanıkken rüya görmeye başladı mı insan
hayatın tartısına vurmalı kendini
avuçlarına doldurup toprağı koklamalı
kor ateşlere yaslamalı başını ki
ömrüyle içinde mi gerçeğin anlasın
yoksa suların üstünde yürüdüğüne
ay'ı ortasından ikiye böldüğüne
ölüleri dirilttiğine inanır
uğruna kurban olduğu şahın
Aynı güneşle ısınıyoruz zamanın karelerinde
genizlerimizi yakıyor gözyaşlarımızın tuzu
kırmızı akıyor damarlarımızda kan
karanlığı tel tel bölen şimşeğin
gök gürültüsünün içimize saldığı korku
doğduğumuz mağaraları gösteriyor bize
bir insandan kral yapmak:Kah kah kah
birlikte oynadığımız bir oyundur yaşamak
Yenibinyıl Şiir: Aralık 2001
Bülent Güldal
http://www.sadiks.com/siir/default.asp?PG=345